Kan ve Barut: 1800’lerde Amerikan Batısında Epik Bir Hikâye, 1800’lü yılların Amerika’sı, vahşi Batı’da bir hayatta kalma savaşı içindeydi. İç savaşın külleri hâlâ sıcak, sınır kasabaları ise hem fırsat hem de kaos vaat ediyordu. Kanunsuzlukla çevrili topraklarda her bir bireyin silahı, hayatta kalmak için taşıdığı bir garantiydi. Bu ortamda, çetin bir yolculuğun ortasında olan Jonah Reeves, kelle avcılığı yaparak geçimini sağlayan bir adamdı.
Bölüm 1: Batıya Yolculuk
1800’lü yılların Amerika’sı, vahşi Batı’da bir hayatta kalma savaşı içindeydi. İç savaşın külleri hâlâ sıcak, sınır kasabaları ise hem fırsat hem de kaos vaat ediyordu. Kanunsuzlukla çevrili topraklarda her bir bireyin silahı, hayatta kalmak için taşıdığı bir garantiydi. Bu ortamda, çetin bir yolculuğun ortasında olan Jonah Reeves, kelle avcılığı yaparak geçimini sağlayan bir adamdı.
Jonah, 40 yaşında, iç savaşın izlerini derin yaralar ve yorgun bakışlarla taşıyan, sessiz bir adamdı. Onun yanı sıra, 15 yaşındaki yetim kız Clara da at arabasında oturuyordu. Jonah, Clara’yı şiddetten ve kaostan korumaya çalışırken, bir yandan da kendi geçmişinden kaçıyordu.
Kasvetli bir gün, Jonah ve Clara, toz bulutlarının ardında bir kasaba gördüler: Gallows Creek. Küçük ama hareketli bu kasaba, kumarhaneleri, barları ve meydanında idam sehpalarıyla ünlüydü. Gallows Creek, yerel çete lideri Bishop Kane tarafından kontrol ediliyordu ve Kane’in namı, bölgenin her köşesine yayılmıştı. Jonah’ın bu kasabaya gelmesinin sebebi ise Kane’in adamlarından biri olan Doyle Blackwell idi. Blackwell’in başına 500 dolar ödül konmuştu.
Kan ve Barut: 1800’lerde Amerikan Batısında Epik Bir Hikâye
Bölüm 2: Kasabanın Gölgeleri
Jonah, kasabaya girerken meydanda sallanan bir adamın cesediyle karşılaştı. İdam edilmiş kişi, muhtemelen Kane’in emirlerine karşı gelen talihsiz biriydi. Kasabanın şerifi Ethan Cobb, aslında Kane’in bir piyonu olarak görev yapıyordu. Cobb, hem sakinlerin güvenini hem de Kane’in sadakatini kazanmış kurnaz bir adamdı.
Jonah ve Clara, kasabanın gürültülü salonlarından birine girdiler: The Brass Bullet Saloon. Barın ortasında poker oynayan Kane’in adamları, Jonah’ın dikkatini çekti. İçlerinden biri Doyle Blackwell’di. Jonah, kılı kırk yaran bir dikkatle barın köşesinde oturarak gözlem yapmaya başladı. Blackwell, yan masada kumar oynarken sürekli olarak yanındaki adamlara talimatlar veriyordu.
Jonah, masayı izlerken, salona yeni bir yüz girdi. Bu kişi, 30’larının başında, sıska ama çevik bir kadın olan Eliza Monroe idi. Eliza, eskiden iç savaşta keskin nişancı olarak görev yapmış, şimdiyse serbest çalışan bir kelle avcısıydı. Jonah, Eliza’nın niyetini anlamak için onunla kısa bir konuşmaya girişti. İkili, karşılıklı çıkarlarına hizmet edebilecek bir plan üzerinde anlaştılar: Doyle’u birlikte yakalayacak, ödülü paylaşacaklardı.
Bölüm 3: Fırtına Öncesi Sessizlik
Plan basitti ama uygulaması ölümcül bir hassasiyet gerektiriyordu. Jonah ve Eliza, gece Doyle’un kaldığı hana gizlice girmeyi planladılar. Ancak işler planlandığı gibi gitmedi. Doyle, tuzağı sezmiş ve hanı terk etmişti. Onu kaçarken yakalayan Jonah ve Eliza, kendilerini Doyle’un adamlarıyla çatışma içinde buldular.
Gecenin karanlığında patlayan silahlar, Gallows Creek’in sessizliğini bozdu. Jonah ve Eliza, Doyle’u etkisiz hale getirdi ama bu sırada Clara kaybolmuştu. Genç kızın çığlıkları, Jonah’ın tüm dikkatini dağıttı. Clara, Kane’in adamları tarafından kaçırılmıştı. Kane, Jonah’ın kasabada olduğunu öğrenmiş ve güçlü bir mesaj göndermek istemişti.
Bölüm 4: Düelloya Davet
Clara’yı kurtarmak için tek bir yol vardı: Bishop Kane ile yüzleşmek. Kane, Jonah’ı bir düelloya davet etti. Ancak bu sıradan bir düello değildi; kasabanın meydanında, herkesin gözü önünde yapılacaktı. Jonah, başka bir seçenek olmadığını biliyordu. İç savaşta öğrendiği her şeyi, hayatını ve Clara’yı kurtarmak için kullanmalıydı.
Eliza ise Jonah’ı yalnız bırakmaya niyetli değildi. Çatışmanın tam ortasında ona destek olmak için bir plan yaptı. Düello öncesinde, Kane’in adamlarının dikkatini dağıtacak, Jonah’ın avantaj kazanmasını sağlayacaktı.
Bölüm 5: Barut ve Kan
Gün doğarken, Gallows Creek’in meydanı insanlarla doldu. Çocuklar, kadınlar, bar sahibi, hatta şerif Ethan Cobb bile oradaydı. Kane ve Jonah, meydanın iki ucunda duruyordu. Eller silahlarına giderken, çevredeki hava gerilimle dolmuştu. Bir anlık sessizlik, ardından gelen patlama sesiyle bozuldu.
Jonah, Kane’i ölümcül bir atışla yere serdi. Ancak olay burada bitmedi. Kane’in kalan adamları, meydanda kaos yaratmaya çalıştı. Eliza’nın keskin nişancılığı ve Jonah’ın hızlı refleksleri sayesinde, bu çete de etkisiz hale getirildi.
Clara, kasabanın dışında bir kulübede bulunup kurtarıldı. Ancak Jonah için bu hikâye mutlu bir sonla bitmiyordu. Clara’nın güvenliği için onu Eliza’ya emanet ederek, kendi yoluna devam etmeye karar verdi. Jonah, bu dünyada sadece bir kelle avcısıydı ve huzur bulması mümkün değildi.
Bölüm 6: Son Bir Yolculuk
Jonah, Gallows Creek’ten ayrılırken, geriye sadece kasabanın hayatta kalan sakinlerinin anlatacağı bir efsane bırakmıştı. İnsanlar, onun adını hem korkuyla hem de hayranlıkla anacaktı. Eliza ve Clara ise, gelecekte daha iyi bir hayat kurmak için yeni bir kasabaya doğru yola çıktılar.
Jonah’ın hikâyesi bitmemişti. Çünkü vahşi Batı, bir kelle avcısını asla emekli etmezdi.